Mirasım Türkiye…

Çetin Ünsalan

5 yıl önce

<p><strong>Turizm… Türkiye’nin bir tarafta cari açık ilacı, öte tarafta en büyük gelir kalemlerinden biri olan sektörü. Bu özellikleriyle ülke ekonomisinin gözbebeği olması, gelişmesi için gerçekten günlük değil, kalıcı yaklaşımlar sergilenmesi gereken, ama son derece hoyrat ve günlük baktığımız bir alan.</strong></p> <p>27 yıllık gazetecilik hayatımda master planın konuşulduğu ama salt konuşulduğu, buna karşılık sadece yıl sonunda ‘kaç para gelmiş’ diye bakılan bir başka alan görmedim. Bir açık hava müzesinde yaşarken, işin hem kredibilitesinden hem de gerçek gelirinden yararlanamadığımız bir değer.</p> <p>Sorunun temeline baktığımızda iki kelime öne çıkıyor: Günlük düşünmek… İşte bu nedenle dün gittiğim bir toplantıyı ve Türkiye’ye verilmek istenen mesajı çok önemsedim; yazımın başlığını da algıya katkı olsun diye hedefiyle aynı tuttum. Mirasım Türkiye…</p> <p>Turizm sektörünün ilgili kurumlarının bile doğru tartışma mecrası kuramadığı bir ortamda, Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek adına Jolly firmasını bu açıdan tebrik ediyorum. Panelde kültürsüz bir turizm olamayacağı son derece doğru isimlerle anlatılırken, sektörün eğitimden tarıma kadar her alanla nasıl bağlantılı olduğu da ‘kral çıplak’ dercesine ortaya konuldu.</p> <p>“Yerelin gücüne inanıyor, yerel istihdamı desteklemek ve kaybolmakta olan zanaat ve gastronomi değerlerimizin devam etmesi için çalışıyoruz” diyerek çıtayı doğru bir noktaya yerleştiren Jolly Pazarlama Direktörü Yasemin Develioğlu’nun 100 binden fazla tarihi mekana sahip bir ülkede ‘Mirasım Türkiye’ dedirtmeye çalışacaklarına vurgu yapması önemliydi.</p> <p>Bu arada bu mekanların yüzde 30’unun İstanbul, yüzde 70’nin Anadolu’da olduğunu da hatırlattı. Sadece bu bile Anadolu’nun potansiyelini ne kadar devre dışı bıraktığımızın ve tek düze bir yaklaşımla günü kurtarmaya çalışırken, neden gerçekten para kazanamadığımızın kanıtı niteliğinde.</p> <p>Esasen sürdürülebilir turizm konuşulurken Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın şu cümlesi çok anlamlıydı: “Etkin olmak, kültürel olarak zengin olmaya yaramıyor.” Yani bir hareketlenme sergilemek, yöresel ve günlük anlamda lokalde ya da ülke sathında inşaat yapıp, turist ağırlayarak turizm yaptığını düşünmenin, bir mirasyedilik olduğunu daha güzel ne anlatabilirdi?</p> <p>Ortaylı “Her yeri, ucuz kredilerle olur olmaz şekilde turizme açıp otel yaptırırsan 5 yıl sonra iflas edersin. Nitekim olan da budur” derken, Türkiye’nin önce sahillerini, şimdi de yaylalarını bitirmek için yanlış bir yaklaşım sergilediğini söyledi. Sürdürülebilir turizm için sivil inisiyatifin önemine de değinen Prof. Dr. İlber Ortaylı, toplu bir bilinçlenme ve yaklaşımın tesis edilmesinin şart olduğunu söyledi.</p> <p>Hatta “Robot yapacağım diyerek eğitim olmaz. 80 öğrenciyi 2 şaşkın öğretmene teslim edip, müze gezdirmekle eğitim veremezsin. Dünyada çok özel eserlerin randevuyla gezildiği bir ortamda, nefesin bile bu eserleri tahrip ettiği bir gerçeğin gölgesinde, insanları alanların içine doldurup gezdirmek turizm değildir” diyerek tokat gibi bir gerçeğin de altını çizdi. Çözümün de eğitim ya da aileyle değil, sivil toplumun turizme gerçekten inanmasıyla oluşacak bir yaklaşımla mümkün olduğunu vurguladı.</p> <p>Endemik bitkilerden tohum politikasına kadar bir çok başlığın turizmin ana bileşenleri içinde sayılması gerekti vurgulanan panelde Cem Seymen’in verdiği örnek ise her şeyi anlatıyordu.</p> <p>Bakın Seymen, hangi sözlerle kral çıplak dedi? “Beni kayısı anlatayım diye Malatya’ya çağırdılar. Otelin yerini daha önceki gelişimden hatırladım. Kayısı bahçesiydi ve program çekmiştim. Kayısı bahçesini sökmüşler;  otel yapmışlar ve beni kayısı konuşmak üzere çağırmışlardı.”</p> <p>Tam Aziz Nesin hikayesi gibi değil mi? Sizce bunun üzerine söylenecek söz var mı? Ben de söylemeyeceğim zaten. Bir ülkenin tarımdan turizme emekle değil, hoyratça talan mantığıyla yaklaşımının daha güzel anlatılamayacağını düşünüyorum.</p> <p>Her şeye rağmen çözüm için Mirasım Türkiye demek önemli ve bu tartışmaların bir yerden başlıyor olması güzel. Ama çare mi, onu bilmiyorum. Dünkü toplantı Şef Seattle’ın ABD Başkanı’na yazdığı mektup gibiydi. Peki mektubun muhatabı var mı? Umarım vardır; yoksa gelecek nesillere bunun hesabını veremeyeceğiz.</p>
YAZARIN DİĞER YAZILARI