Türkiye’de enflasyon oranı tartışmaları sürüp giderken, asgari ücret toplantılarının gölgesinde, mesele rakama sıkıştı kaldı. Hiç kimse gerçekten geçinebilmenin ya da gerçek bir enflasyonun, hepsinden öte yıpranmanın nasıl yönetileceğinin üzerinde durmuyor.
Oysa yapılan araştırmalar bile açlık ve yoksulluk sınırı üzerinden meseleye bakarsanız, ülkede vatandaşın enflasyonunun en az yüz de 100 olduğunu kanıtlıyor. Elbette burada daha dramatik bir durum var.
Hedeflenen enflasyon kriteri ortaya konulduğundan beri, mevcut yıpranmanın ne olacağı konusundaki tartışma neredeyse tamamen ortadan kalktı. Hedeflenenin ne kadar üzerine çıkılacağı ile ilgili bir yere sıkışan ücret tartışmaları cereyan ediyor.
Oysa Birleşik Kamu-İş’in son araştırması, son bir yıl içerisinde açık sınırının da yoksulluk sınırının da yüzde 100 yükseldiğini gösteriyor. Nitekim Türk-İş başta olmak üzere diğer araştırmalar da benzer bir fotoğrafı ortaya koyuyor.
Sadece yoksulluk sınırında son bir yıldaki artış 20 bin TL’nin üzerinde… Bakın bu rakam asgari ücret olarak bile telaffuz edilenlerden fazla. Fakat ne yazık ki ismi bile telaffuz edilmeyen bu rakam, orantıların tamamen kaydığını bize göstermiyor mu?
Öte yandan işverenin de durumu çok farklı değil. Neredeyse yaklaşık yüzde 80 ortadan kaybolmuş bir maliyet enflasyonu var. Ama kimse bunu konuşmadığı gibi, insanların geçinemeyeceği rakamların bile nasıl verileceğinin yanıtını verilemiyor.
Konu çalışan ile işveren arasına sıkıştırıldı, sanki ekonomi yönetimiyle hiç ilgisi yokmuş gibi bir tavır içerisinde yürütülüyor. Üstelik mesele buraya gelmesin diye sürekli suni gündemler yaratılıp, kayıkçı kavgasının boyutu büyütülüyor.
Memlekette ‘geçim derdi konuşulmasın da ne olursa olsun’ gibi bir tavır içerisinde, toplumsal kutuplaşmayı bile körüklemekten çekinmeyen, çok kirli ve tehlikeli bir siyaset oyunu oynanıyor.
Hatta bu kutuplaşma üzerinden geçim derdinin unutulması, taraflara ayrılarak insanların birbiriyle siyasetçilerin gündemini tartışması sağlanmaya çalışılıyor. Ne yazık ki iş tamamen zıvanadan çıktı.
Bu tablo, sağlıklı bir görüntü vermiyor. Sonuçları itibariyle iyimserlik pompalanmaya çalışılan ve açlığın unutulmaya çalışıldığı ve sabır adı altında meselenin geçiştirilmeye uğraşıldığı garip bir tablo ile karşı karşıyayız.
Nedense tüm konuşmalar seçime bağlanıyor ve oy toplama telaşı içerisinde, her yol mubah tavrıyla insanların akşam evlerine ekmek götüremedikleri, götürdüğü ekmeğin her geçen gün küçüldüğü gerçeği unutturulmaya çalışılıyor.
Siyasetin gündemine kapılmayın. Hiçbir iktidar faturasını yanında götürmemiştir. Onların sizi kısır tartışmalarda boğmasına ve kendi gündeminizi unutturmasına izin vermeyin. Kim ne derse desin tek kelime her şeyi bitirir. Ekmek… Evet, dava ekmek davası, gerisi hamaset.