Ücret tartışmalarının alevlendiği şu günlerde ilginç bir çelişki yaşanıyor. Konuşmaya gelince en büyük açığın nitelikli personel olduğunu söyleyenler, çok yüksek maaşlara vasıflı eleman bulamadığını vurgulayanlar, açlık sınırında yaşayan çalışan gerçeği karşısında kuruş hesabı yapıyorlar.
Kabul ediyorum ki, reel sektörün de gücü yetmiyor. Fakat bunu pazarlık masalarında yakınma vesilesi yapacaklarına, Türkiye’yi üretim ekosisteminden çıkarıp, ekonomiyi yanlış yöneten, doğru olmayan verilerle reel sektörü muhatap eden ekonomi yönetimine yönelmeleri gerekiyor.
Şayet yine ‘gücü gücü yetene’ oynayacaksak, buradan çıkış yok. Geçinmenin mümkün olmadığı bir ortamda, insanların aldıkları para, yol harcamalarına gidiyorsa, zaten onu da yeterli düzeyde bir gelire çeviremiyorlarsa, çalışmamayı tercih ederler.
O yüzden ‘iş beğenmiyorlar’ kuru söyleminin arkasına sığınarak, mühendise asgari ücretin bir tık üstü maaş teklif etme tavrından vazgeçilmesi şart. İnsanların çalışmaya niyetli oldukları, kazandıkları kuryelikten daha fazla olunca ortaya çıktı.
Dünün makine başındaki ustası, muhtemelen daha çok kazanç elde ettiği için, e-ticaretin gelişmesiyle birlikte oluşan kurye sektörüne girdi. Bu da insanların çalışmaya niyetli olmadıkları tezini çürüttüğü gibi, doğru düzgün ücret verilmediğini de kanıtlıyor.
Almanya’nın nitelikli personel çağrısından sonra giden meslek lisesi mezunlarının bile, kısa bir uyum programının ardından çok yüksek maaşlara iş bulması, ortada bir vasıf probleminin de olmadığını gösteriyor.
Sorunu daha önce çekilen bir filmde, Müfit Can Saçıntı’nın oynadığı karakter bir replik ile çok güzel ortaya koyuyordu. Ne diyordu? “İş istemeye gelince Avrupa standartları, ücret vermeye gelince Afrika.”
Gerçekten asıl sorun bu. Problemlerinin ve maliyetlerinin altından kalkamayanlar, bunu dönüp muhatapları olan ekonomi yönetimine söyleyemeyince, çalışanlarının üzerinden sorunu halletmeye çalışıyorlar.
Bu durumda da ortada çalışan kalmıyor, kalan da verimsiz oluyor. Belki daha düşük ücret politikaları nedeniyle de vasıfsız personel, şirketin genel fotoğrafı haline geliyor. Üstelik mesele sadece ücretlendirme de değil.
Tavrınızdan duruşunuza kadar her şeyi değiştirmeniz gereken, tüketicinin de çalışanın da beklentilerinin değiştiği, talimat veren değil, birlikte iş yapan insanların paylaşım ekonomisi ile öne çıktığı koşullarda 20. yüzyılın kafasıyla patronculuk oynayamazsınız.
Robotlara ya da teknolojiye de güvenmeyin. Herkesin ulaşabildiği bir teknoloji, sizi sıradanlaştırır. Bunu aşmanız için yine kadronuzdaki nitelikli personel belirleyici rol oynar. Bilgisayarlar ya da dijital fotoğraf makineleri mucize aletlerdi; ama bakın ne kadar sıradanlaştı.
2024 yılı çalışanlar için de, işverenler için de zorlu geçecek. Bugünden çok belli. Fakat bunu birbirini suçlayarak aşmaya çalışırsa, birileri işini, diğerleri de nitelikli personelini kaybeder. Günün sonunda fatura da Türkiye ekonomisine çıkar.
Ülkede rakamlardan, vitrinden kurtulup, sorun çözmeye niyeti olan bir ekonomi yönetimi varsa duyurulur. Asıl çözmeniz gereken problem bu.