Dünyada bir tarafta hammadde fiyatlarının arttığı, navlun maliyetlerinin yukarı yönlü baskılandığı, mamul üretiminin pahalı hale geldiği bu süreçte, dördüncü sanayi devriminin getirdiği avantajları kullanarak ezberimizi bozmanın, dijitalleşmeyi kullanmanın ve yeniden bir ekonomi yaratmanın tartışılması gerekiyor.
Belli ki bu halimizle dünya ekonomisi içinde yüzde 1’e ulaşmayan büyüklüğümüzü artıramayacağız ve katma değerli üretimlere de ulaşamayacağız. O zaman vaktimizi ve paramızı doğru kullanmak için ezber bozmak durumundayız.
Türkiye’nin en büyük gücü ne? İnsan kaynağı… Böyle bir fotoğraf içinde uçak üretmenin, araç üretmenin, tişört üretmenin peşinden koşarak ekonomik farkı kapatamayız. Şu yanlış anlaşılmaya mahal vermek istemem.
Bu üretimlerden vazgeçmemiz gerektiğini söylemiyorum. Aksine buradaki kabiliyetimizi geliştirerek, ürünlere akıl gücü ve akıl teri katmanın yollarını aramalıyız. Yani tişört üretmenin peşinde koşmak yerine, giyilebilir teknolojilerin üzerinde durmalıyız.
Eğer en büyük kaynağımız insansa ve istihdamımızın yüzde 55’ini hizmet sektöründe değerlendiriyorsak, buradaki gücümüzü ivmelendirmeliyiz. Ama bunu yaparken de, yarın robotlara teslim edilecek işlere konsantre olup, vakit kaybetmenin alemi yok.
Tarımı tartışmıyorum. Tekstili yok saymıyorum. Otomotiv endüstrisinden çıkalım demiyorum. Her birini aksine iç tedarik yöntemleriyle akıllandıracak ve geliştirecek yöntemleri konuşmaktan söz ediyorum.
Eğer insan kaynağınız esas ise, önce hammadde ihtiyacı olmayan, ithalata bağımlılık yaratmayan sektörleri geliştirmeliyiz. Mesela yazılım, fintechler, startuplar, yenilenebilir enerji odaklanmamız gereken nokta olmalı.
Yani donanım üretmek için harcayacağımız zamanı öteleyelim. Bunun yerine donanımların içine dahil olacak akıllara yatırım yapalım ve bu alanda çalışan girişimleri destekleyelim. Kısa süre içinde dijital bankacılıktan, çözüm odaklı yazılımlara kadar ciddi yol aldığımızı, veri ekonomisine dahil olduğumuzu ve bu halimizle de kaynak çekerken, zenginleştiğimizi göreceğiz.
Eş zamanlı olarak en büyük yatırımı da eğitime, eğitim sonrasında da çalışanların özlük haklarına verelim. Ortaya çıkan birikimle, geleneksel sektörlerimizin bugünün değil, yarının ürünlerini üretebilmesi için üniversite entegrasyonuyla çalışmalarını destekleyelim. Onların dönüşümünü ve gelişimini sağlayalım.
Ardından dünya ölçeğinde aklı ve akla dayalı çözümleri üreten, bu haliyle katma değer yaratan, zenginleşmesiyle donanımı da üretir ve para kazanır hale gelen bir yapıya bürünebiliriz.
Günün sonunda ne istihdam problemimiz kalır, ne hammadde maliyeti sorun olmaya devam eder, ne bağımlılık sorunumuz kalır ne de emeklinize vereceğiniz ücret tartışmalı hale gelir.
Önceliği insana ve akıl terine vermezsek, bu döngüden çıkamayacağız. Gelin ezberleri bozup, ekonomiyi yeniden planlayalım ve ikinci yüzyılda çıkışı buradan sağlayalım. Yoksa bu yol sadece zaman kaybına ve fakirleşmeye sebep oluyor.