İzmir’de tarım yeniden doğuyor

Çetin Ünsalan

4 yıl önce

<p><em><strong>Tarım... Tarih boyunca hep önemli oldu ve önemini korudu. İnsanların gıda ihtiyacı olduğu sürece de var olmaya devam edecek her dönemin kritik sektörü... Ne yazık ki Türkiye son yıllarda ithalat odaklı politikalar nedeniyle tarımında büyük darbe aldı.</strong></em></p> <p>Söylenenlerin aksine bu stratejik sektörde daha farklı ve katma değerli işlere imza atmak durumundayız. 2010 yılında Anuga Fuarı’ndaki konferansta 21. yüzyılın en katma değerli ve stratejik sektörü olarak adını yazdırdı.</p> <p>Bunun dışında birçok uzmanın değerlendirmesi ‘Gıdayı yöneten dünyayı yönetir’ ana fikriyle meseleyi önümüze koydu. Ve pandemi... Bu dönem tarımın neden kritik ve önemli olduğunu bir kez daha tüm dünyaya kanıtladı.</p> <p>Geçtiğimiz günlerde Ekonomi Gazetecileri Derneği üyeleriyle buluşan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer de, yerel kalkınmadan bahsederken, ilin ortaya koyduğu modeli paylaştı. Ege ve İzmir her zaman Türkiye açısından tarımda önemli bir bölge oldu.</p> <p>Ama yeniden toparlanması için bir model ortaya konulması gerekiyordu. Tunç Soyer’in Cumhuriyet’in kuruluş yıllarından izler taşıyan, ama teknolojiyi de barındıran paylaşımları işte bunun ipuçları verir gibiydi.</p> <p>Tunç Soyer’i ilk kez Seferihisar Belediye Başkanı iken Güvenilir Ürün Platformu’nun ortak akıl toplantısında tanıdım. Tesadüf bu ya, yan yana oturduğumuz için sohbet etme fırsatı buldum. O süreçte jeotermal enerji kullanarak ürettikleri kurutulmuş meyveleri getirdiği numunelerle birlikte anlattı.</p> <p>Bu meseleye tekrar döneceğim ama bir başka görüşten de konunun ne kadar önemli olduğunu anlatmak adına paylaşımda bulunmak istiyorum. Güneşe yakın bir teknolojiyi yerli patentle üreten isimlerden biri Gıda kurutma Sanayicileri Derneği Başkanı Mustafa Güngör diyor ki : “Geçtiğimiz sene değerlendiremediğimiz için dalında çürüyen 400 bin ton elmayı, kurutma teknolojisi kullanarak değerlendirseydik ülke ekonomisine katkısı 2 milyar dolar idi.”</p> <p>Katma değeri 15 kat arttıran bu yöntemin bile dahil edilmesi dahi, Soyer’in o dönemdeki bakış açısının doğruluğunu gösteriyor. Fakat tek başına yeter mi? Yetmez... İşte tam bu aşamada İzmir’den tarımın yeniden doğmasını sağlayacak uygulamanın ayrıntılarına bakmak gerekiyor.</p> <p>Soyer, toplam faktör verimliliğinden söz ediyor. Bir sektörün, tüm dinamikleriyle birlikte geliştirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Tarımın eskiden sadece ziraat biliminin konusuyken, bugün bilişimden endüstriye kadar çok sayıda bileşenin alanı olduğunu vurguluyor.</p> <p>Topraktan ihracata entegre bir yapıyı kurmanın da ancak demokratik bir sistemle mümkün olacağına işaret ediyor. Meseleye de yerel tohumculuk ve yerel hayvan ırkının güçlendirmesiyle başladıklarını paylaşıyor.</p> <p>İkinci adım ise küçük üreticinin desteklenmesinin tarımın sürdürülebilirliği açısından önemli olduğuna dair yaklaşımıyla şekilleniyor. “Hem biyoçeşitlilik, hem kent dengesi, hem de kentlinin farklı ihtiyaçlarının karşılanması için küçük üreticiyi desteklemeliyiz” vurgusunu yapıyor.</p> <p>Peki üçüncü adım ne? Katma değeri yüksek ürüne ulaşma gereği. Ürünlerin mutlaka türev ürünlere dönüştürülmesi gerektiğinin altını çiziyor. Dördüncü aşama da pazarlama ve satış. Bu noktada da adını Halkın Bakkalı koydukları ve yakın zamanda internet üzerinden de satışları farklılaşacak bir sisteme dikkat çekiyor.</p> <p>Bu bakkalın rafında yer almanın kuralı ise, ürünün kooperatif ürünü olması. Sanal marketin yazılımı bitmek üzere ve bu yolla sadece içte değil, dış pazarda da ulaşım olanaklı hale gelecek. Daha önce bahsettiğim endüstriyel ürünler ve kurutmanın çıktısının ise, ürünün değerini 5’e katlamak olarak yaşandığından söz ediyor.</p> <p>İşin tarım endüstri birlikteliği de sağlanıyor. Tunç Soyer, İzmir’deki OSB’lerin başkanlarıyla düzenli toplandıklarını ve entegre bir yapı kurma hedefinde olduklarını söylüyor.  “Tarımsal ürünü, sanayi ürünü haline getiremiyorsanız, sonuç almak da güç” diyen Tunç Soyer, kooperatif kanalıyla üreticinin desteklenmesi kadar, ithalata bakış açısından değiştirilmesi gereğinin altını çiziyor.</p> <p>Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri’ni desteklerken işin tek başına sonuç vermeyeceğinin farkında. Zira planlama eksikliğinin büyük bir sorun olduğu saptamasını paylaşıyor. Buna önlem olarak da havza bazlı bir üretim planlaması yapıldığı bilgisini paylaşıyor.</p> <p>Üretimden pazarlama entegre bir biçimde netlik içinde yürütülürken, girdi maliyetleri için de yüksek değer tutan yem ve gübre başlıklarını destekliyorlar. Hatta havza projesi tam hayata geçtikten sonra, su maliyetinin de azalacağını vurguluyor.</p> <p>Tüm bu projenin içinde en çok hoşuma giden ise belediyeye ait ortak makine parkı oluşturulması. Üretici kooperatifleri ihtiyacı doğrultusunda talep ediyor ve havza bazında bunları kullanabiliyor.</p> <p>Toplantıda ben de Almanya’daki Reaiffeisen kooperatifinin bugün bankası olan bir yapı olduğunu hatırlattım. Benzer bir çalışmaları olup olmadığını sordum. Sürdürülebilirlik için finansmanın önemli olduğuna dikkat çekti; henüz erken olmakla birlikte iş planlarında hedef olarak bu tip bir yapılanmanın da varlığını paylaştı.</p> <p>Sözün özü şu ki, Ege’de son dönemlerdeki gelişmeler zaten ilgimi çekiyordu. Genç girişimcilerin desteklenmesinden Türkiye’nin ilk iktisadi düşünce kuruluşunun kurulmasına kadar bir dizi olumlu haber Ege’den yansıyordu.</p> <p>Bunun sistemli, planlı, üretici odaklı ve finansmandan pazarlamaya kadar her ayrıntısı düşünülmüş bir tarımsal üretim sistemiyle desteklenmesinin de kıymetli olduğunu düşünüyorum. Hatta iyi incelenmesi halinde Türk tarımının kurtarılması adına doğruluğunu paylaştığım bu sistemin sonuç vereceğine inanıyorum.</p> <p>Tarihe not olsun diye düşüyorum. İzmir ve yeni tarım stratejisi güzel. Ama meseleye daha genelden bakarak şu kanaatimi söylemek isterim. Sanayicisinden çiftçisine, düşünce üretiminden yenilenebilir enerjiye kadar, Türkiye’nin dönüşüm formülü Ege’den çıkacak. Bunun ayak sesleri çok net duyuluyor.</p>
YAZARIN DİĞER YAZILARI