TAVSİYE Mİ? İTİRAF MI?

Ali Ayhan Özçubukçu

6 yıl önce

<p>AKP; Belediye Başkanları, Meclis Üyeleri ve Parti Yöneticileriyle Kızılcahamam’da 31 Mart seçimlerinin değerlendirmesini yapıyor. Basına yansıyan değerlendirmelerden anlaşılan: bozulan, seçmen -AKP güvenenini, yeniden tesis etmek. Yapılan tavsiyelerde alçak gönüllülük, seçmenle devamlı temas kurulması, hizmetlerin aksamadan her kesime götürülmesi, şatafat ve gösterişten uzak durulması yanında tasarrufa hassasiyetle riayet edilmesi isteniyor. Temel slogan gönül belediyeciliği olarak adlandırılıyor.</p> <p>         Bütün bu anlatılanların gerçekte itiraf olduğunu anlıyoruz. 2007 yılından itibaren konjonktürün son derece müsait hale getirilmesiyle, AKP kadroları hiç mücadele etmeden her türlü yetki ve imkânı kullanmaya başladı. Bu rahatlık, serkeşlik ve şımarıklığı getirdi. Seçimi kaybetme ihtimalinin ortadan kalkması yetkilileri kendi alanlarında mutlak hâkim haline getirdi. Sonradan görmelik, terbiyesizlik alametifarikaları oldu. Yoksulluğu yönetme işini yaparken insanların zaafından alabildiğine faydalanarak gayri ahlaki davranışları alışkanlık haline getirdiler.</p> <p>         Vali, kaymakam, emniyet müdürü, savcı, hakim veya müfettişler üzerinde oluşturulan siyasi baskılar sonucunda suç yada kabahatlerin cezasız kalması, mafyavari siyasi fikirlerin ortaya çıkmasına ve çoğalmasına sebep oldu. Vicdanları karartacak büyüklükteki yolsuzluk ve suistimal söylentileri soruşturulmaya gerek görülmeden kapatıldı. Topluma hâkim kılınan korkuyla insanlar sindirildi. İş adamı veya serbest meslek erbabı maliyeci veya sigorta müfettişleriyle, memur yada kamu çalışanları fetöcü yada terörist sopasıyla hizaya sokuldu. Esnaf üzerinde zabıta terörü estirildi. Herhangi bir sivil toplum örgütü siyasi ve sosyal kaygılarını ifade etmek istediğinde; plastik mermi, basınçlı su, biber gazı eşliğinde toma’lar la orantısız güç denilen piyesler sahneye konuldu. Kadın-erkek, yaşlı-genç demeden sert müdahaleler le iç acıtan görüntüler seyrettik. Hele parasız eğitim için pankart açan üç, beş genç anlamadığımız suçlamayla hapse tıkıldı. Böylece o gençler ve diğer hak arayanlar la sanki  hukuk ve adalette içeri atıldı. Bu uygulamalar tüm şiddetiyle kendini gösterirken iktidara sırtını dayayan partililerden insani ve vicdani en ufak tepki görülmedi. Esas acı ve tehlikeli olan toplumdaki ayrışmanın bu kesimlerce örtülü olarak tasvip görmesiydi.</p> <p>         Kızılcahamam’da altı çizilerek ifade edilen gösteriş merakı tüm belediyelerin dudak uçuklatan temsil giderlerinde kendini gösteriyor. Lüks araba ve makam merakı yanında 5 liralık rutin hizmetin bize 25 liralık tanıtımla ortaya konması aksaklığın boyutları hakkında fikir veriyor. Reklam amacıyla basılan insertler, dergiler, kataloglar ve afişlere harcanan paraların büyüklüğü savurganlığın derecesini göstermektedir. Bütün bu yapılanların temelinde israfı ve gösterişi itibar olarak algılayan anlayışı görüyoruz. Her yapılan harcama kişisel reklamlarına hizmet etti. Belediyelerin bütçesinden hayır yaptıklarını söyleyenler bu hayır hasenata çok değil bir maaşlarını bağışlayamadılar. Kendi ceplerinden üç adama üç çay ikram edemeyecek olan başkanlar beyt-ül malı yani bütçeleri har vurup harman savurdular. Attıkları her adım, yaptıkları her icraat, sadece kişisel tanıtımları ve alabilecekleri oy hesabıyla yapıldı. Hukukun olmadığı, hukuk devletinde gözlerimizin içine baka,baka  görgüsüzlüklerini, şımarıklıklarını fütursuzca sergilediler. Ve geldik nihayet 31 Mart seçimlerine; lütfettiklerini düşündükleri sandıktan çıkan sonuç bu güruhu şoka soktu. İşte bu korkunç darbenin etkisini anlayabilmek için Kızılcahamam kampına girildi.</p> <p>         Anlatılanlara bakarsak seçmen tokadının müspet sonuç verdiği söylenebilir. Ancak 2007 yılından beri dozu artarak devam eden sonradan görmelik ve şımarıklık yerini tevazu, tasarruf ve terbiyeye bırakacak mı? Hiç ümidim yok. Alışmış kudurmuştan beterdir.</p> <p> </p>
YAZARIN DİĞER YAZILARI