‘Yüzde 65 gibi yaşa…’

Çetin Ünsalan

11 ay önce

2023 yılının Aralık ayı enflasyonuyla birlikte yıllık yüzde 64,77’lik enflasyonumuz oldu. Elbette hemen ardından gelirlere ne kadar artış yapılacağı meselesi gündeme geldi. Mesele öyle bir noktaya ulaştı ki, kimse ‘iyi de yüzde 65’i bulmayan enflasyon gerçek mi’ sorgulamasını yapmadı.

Bu açıdan herkes gelire odaklanmışken, rakam tartışılmaz hale büründü. Oysa aynı gün ENAG, enflasyonu yüzde 127, Tüketici Birliği Federasyonu da temel gıda ve hijyen malzemelerinden oluşan oranı yüzde 66,8 olarak açıkladı.

Mesele burada da bitmiyor. Maaş zamlarına baktığımızda asgari ücret yüzde 49 olarak uygulandı. Bunun için de kriter yılın yarısında yapılan artış oldu. Ama hiç kimse yine yılın yarısında paranın satın alma gücünün tamamen yitirildiğini, hatta zam yapıldığında bile açlık sınırının altında kaldığını anımsamadı.

Emeklilerin yüzde 37’ye yakın, memurlarda da yüzde 49 civarında bir zam öngörülüyor. Bunun genelini seçim senesi olduğu için yüzde 49’da tamamlayacaklarını tahmin ediyorum. Böyle olsa bile söylenen ne?

Gelirinin büyük bir kısmını gıdaya harcamana ve geri kalanını kredi ile halletmene rağmen, yüzde 65 açıklanan enflasyonun olduğu ülkede, yüzde 49 ile yaşamaya çalış, kredilerini de kesiyoruz. Ama aynı zamanda benim 2,5 kat arttırdığım bütçenin yüzde 33’ünü dolaylı vergilerle finanse et.

Hangi koşullarda? Vatandaşın sahaya çıktığında gelirine oranla enflasyonun hissediliş şiddetinin yüzde 200’den aşağı olmadığı, hatta bu oranın bile bazı tüketim gruplarında iyimser kaldığı fiyatlar karşısında.

Bundan sonraki süreç, yani maaşlar netlik kazanıp, yapılan vergi ve zamların daha çok hissedildiği ve paranın yetmediği, kredi kartının çözüm olmadığı günlerde, bugün göz ardı edilen tüm unsurların daha can yakıcı olduğunu göreceğiz.

Muhtemelen yılın ortasına doğru, söylendiği gibi kağıt üzerinde düşürülse bile enflasyonun olumsuz etkisi ve satın alma gücündeki yıpranma giderilemeyeceği için, yeni bir düzenleme gerekecek ve belki de bu 2,5 katı arttırılmasına rağmen, yeni bir ek bütçe yapılmasının da bahanesi olarak söylenecek.

Tüm bunları alt alta koyduğunuzda işin sürdürülebilirliğinin kalmadığı çok açık. Türkiye’nin bir an önce rakamlar ekonomisinden kurtulup, gerçekten bir ekonomi programı yapmasını, üretim odaklı davranmasını, üreticiyi desteklerken, istihdam edilenleri de köle statüsünden çıkarması gereken bir yöntem üzerinde çalışmasını zorunlu kılıyor.

Aksi takdirde bugünden söylüyorum ki 2025 yılının yönetilebilirliği yok. Dünyanın büyük dönüşüm yaşadığı, hatta ticari anlamda paylaşım savaşlarının tamamlanacağı sürece güçlü girilmesini istiyorsak, ekonominin içinden sıyırdığımız insanı tekrar hatırlamalı ve ekonomik programlarımızı buna göre düzenlemeliyiz. Yoksa çok canımız sıkılacak.

cetinunsalan@yahoo.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI