<p><em><strong>Türk Milleti’nin bağımsızlık mücadelesinin en önemli tarihlerinden biridir 19 Mayıs 1919... Bir özgürlük ateşinin yanması ve üzerinden Atatürk’ün öncülüğünde modern, bağımsız ve güçlü bir devlete koşulmasının ilk adımının üzerinden 101 yıl geçti.</strong></em></p>
<p>Öncelikle Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun. Atatürk’ü anarken, anlamayı da esas almamız gerekiyor. Özellikle böylesine kritik bir süreçte, IMF’nin raporlarının dahi, dünya ekonomisinin 100 yıl önceki koşullara döndüğünü belirttiği bir dönemde, o süreçte yaptıklarımızı hatırlamalıyız.</p>
<p>Atatürk’ü anlarken, dile getirilecek çok şey var; ama ben bu Bayram’da en kritik noktadan meseleye bakmak istiyorum. Cumhuriyet kurulmuş, tarihi derin ama kendisi genç ülkenin ayağa kalkması için rota belirlenmiş, eğitimden sanata, ekonomiden dış siyasete planlama yapılmış ve en önemli ihtiyaç da bizzat Atatürk tarafından dile getirilmiş:</p>
<p>“Tek bir şeye ihtiyacımız vardır; çalışkan olmak. Servet ve onun tabii neticesi olan refah ve saadet yalnız ve ancak çalışkanların hakkıdır.”</p>
<p>Nitekim Türk Milleti, Atası’nın bu tavsiyesine riayet ederek, 15 yılın sonunda dış ticaret fazlası veren, tasarruflarıyla tarladan sanayiye üretim yapan bir hale büründü. Bugüne geldiğimizde ise, bakış açılarında değişiklik oldu. Tüketim toplumu olduk. Ama bunu ‘tembeliz’ diyerek işin içinden çıkmak, entelektüel bir tavır değil, tabiri yerindeyse entelliktir.</p>
<p>Çünkü çalışmak anlamında bu Millet’in hiçbir sorunu yok. Resmi kayıtlara geçmeyen mesai saatlerinden, geçimini sağlamaya çalışacak işlerde günübirlik didinmeye kadar halen bu toprağın insanlarının çalışkan olduğunu düşünüyorum.</p>
<p>Fakat bugün Türkiye’nin çalışkanlığı keçi boynuzu kemirmek gibi. O yıllardaki başarıya baktığınızda tasarrufları demir kumbaralara sığdıran, elde edilen kaynakları har vurup harman savurmak yerine üretime yatıran, bunu da belli bir plan doğrultusunda yapan, her alanda insan kaynağını çok yönlü geliştiren bir fotoğraf vardı.</p>
<p>Günümüzde ise karın tokluğuna çalıştırılmak istenen bir insan yaklaşımı var. Sanayinin, tarımın ve diğer iş kollarının ihtiyacı olan personeli eğitmek üzerine planlamak yerine, herkesi kuru üniversite mezunu yapmaya çalışan bir sistem söz konusu.</p>
<p>Yani ihtiyaçlar ile kaynak buluşmuyorsa, burada bir tembellik değil, yönetimsizlik daha geçerli bir başlıktır. 90’lı yıllarda Türkiye’de genç nüfustaki işsizlik yüzde 20’lerde, bugün de yüzde 25’lerde geziyorsa bu durum, hatayı ve yol kat edemeyen yapıyı çok net bir biçimde gözler önüne sermektedir.</p>
<p>İnsanları dolaylı vergi tahsil edecek nüfus kimlik numaraları olarak görmez, gerçekten toplum için çalışır, kaynakları reklama değil ihtiyaca yöneltirseniz, bu ülkenin gençlerinin nasıl işler başardığını da görürsünüz.</p>
<p>Einstein’in dediği gibi bir balıktan ağaca çıkmasını beklerseniz, orada ancak tembellik edebiyatı yaparsınız. Eğer siz doğru bir kurgu yapmadıysanız, buna yönelik bir eğitim sistemi oluşturmadıysanız, çalışanın hakkını vermediyseniz, işvereni insan çalıştırdığına pişman ettiyseniz, yani adaleti sağlamadıysanız, elinize geçecek tek şey, borçlanmak, fakirlik, boşa kürek sallamak ve sonuçta bunların neticesinde gelen krizlerdir.</p>
<p>Yardım dağıtmak yerine, insanlara istihdam alanları açmayı ve ekonominin gelişimini okuyarak yarını oluşturmayı düşünmüyorsanız, ancak para harcarsınız. O da üretimsizlik neticesinde borç para olur. Günün sonunda da ‘dolar ne kadar oldu’ diye tartışırsınız.</p>
<p>Ders alınması ümidiyle; 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun.</p>