<p><strong>Türkiye ekonomisi sorunlu… Sokaktaki vatandaşın durumundan genel bütçeye kadar her yerinden hava kaçıran bir balon görüntüsü veriyor. Yama da tuttuğu söylenemez. Herkes reel sektör borçlarından kurumların yanıltma haberlere alet olmasına kadar yaşananlarda hemfikir.</strong></p>
<p>Elbette bakıp da göremeyenler var. Aslına bakarsanız onlar da ne olduğunun farkında ama ya inanmak istemiyorlar ya da çözümleri olmadığı için sorunları konuşmaya korkuyorlar. Yani sözlerim her bakanın da göreceği anlamına da gelmesin.</p>
<p>Fakat sorunu görüp de, teşhislerin üzerinde tepinenlerin de bakış açılarını değiştirmesi gerektiğini düşünüyorum. Nerede yanlış yaptık? Artık bunu Z kuşağındaki çocuklar bile aralarında konuşuyor.</p>
<p>Asıl çözüme geçeceksek, bunları nasıl aşmamız gereğinin üzerine konuşacaksak, meselelere bakış açımızı değiştirerek işe başlamalıyız. Buradaki en büyük hastalığımız da 2 binli yıllardan bize miras kalan finansçı kafası…</p>
<p>Her meseleyi ve çözümü bu pencereden konuştuğumuz sürece, sıkıntıyı aşmamız da, kalıcı çözümler bulmamız da mümkün gözükmüyor. Özellikle dünyada parasal daralmanın olduğu, korumacılığın arttığı bir süreçte 2 binli yılların romantizmiyle meseleye yaklaşanların durumun ciddiyetinin de farkında olmadığını düşünüyorum.</p>
<p>Bu nedenle öncelikle Türkiye’nin bazı jargonları önce dilinde, sonra bakış açısında değiştirmesi gereğine inanıyorum. Mesela büyüme… Artık nasıl bir büyüme yakalanacağı konusunu tartışmanın anlamı yok.</p>
<p>İşte dış ticaret rakamları… Muhtemelen baskılanan kurla dış ticaret çağı verme eğilimine geçti. Bu da halen sorunlarımızı halletmemiz konusunda eksik olduğumuzu gösteriyor. Ne yani, birden Türkiye’ye tekrar sıcak para gelse, insanları kredilendirmeye başlasak ve bu yolla da büyümeyi başarsak sıkıntıyı aşmış mı olacağız?</p>
<p>O nedenle memleketin meseleye büyüme değil, kalkınma temelli tartışmalar açısından bakması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü kalkınma konuşacaksanız, refah seviyesinden sektörel yapılanmaya, yeni ekonomiden eğitime, katma değerli üretimden planlamaya kadar bir çok eksik alt başlığın sorgulanmaya başlaması mümkün.</p>
<p>Yoksa salt büyüme hedefiyle meseleye yaklaşırsak, bugünkü iktidarın ülkeyi getirdiği noktadan öteye bir sonuçla karşılaşılması mümkün değil. İkinci değiştirilmesi gereken söylem ise finans.</p>
<p>Finans kafasıyla, rakamlar üzerinden nasıl kaynak bulunacağının üzerinde duruyorsanız, Merkez Bankası’ndan bankalara, bütçeden kredi dağıtımına kadar bu açıdan meseleye bakarsanız, yine çözümsüzlüğe koşacaksınız demektir.</p>
<p>Oysa ülkenin finansı terk edip, konuya finansman temelli bir bakış açısı getirmesi gerekir. Çünkü bir projenin, bir üretimin, bir sahanın ya da şirketin finansmanı doğru kullanması, elde ettiği kaynağı finansman yapması başka bir şeydir; finansa ulaşması başka bir şey.</p>
<p>Çok ince bir çizgiden bahsettiğimin farkındayım. Belki bazıları bunların önemsiz olduğunu da düşünecektir. Ama yıllar içinde geldiğimiz nokta baktığımız yeri değiştirmemiz gereğini bize kanıtlıyor.</p>
<p>Ayrıca üretim de bu başlıklardan biri…Ne olursa olsun üretim mantığıyla meseleye yaklaşırsanız, kısa vadede istihdama nefes aldırır, ama orta ve uzun vadede işsiz sayısını arttırırken, kilogramı 1,1 dolardan mal satmaya devam edersiniz.</p>
<p>Türkiye’nin üretimi konuşurken de ‘neyi üretmeliyim’ sorusunun yanıtını arayacak konuyu yaklaşmaktan başka çaresi yok. Hele ki yeni ekonominin önümüze yaklaşan bir şelale gibi geldiğini düşünürseniz.</p>
<p>Ya aşağı düşeceğiz ya da planlı, envanterli bir ekonomi içinde, üreteceğimiz konuları belirleyip, destekleyeceklerimizi öne çıkaracak bir bakış açısına gelmeliyiz. Aksi takdirde saatlerce oturur, konuşur, bildiğimiz gerçekleri birbirimize tekrarlar; sonra çözüm noktasında finansı esas alan, büyümeyi hedefleyen bir bakış açısında, bugünü atlatmanın çaresini ararız.</p>
<p>Peki bu ülkenin sorunlarını çözer mi? Öteler ama, ekonomik gerçekleri ve dünya piyasalarındaki yapıyı dikkate alırsanız istikameti tek bir yer çıkar. Çıkmaz sokak….</p>