<p><em><strong>GYODER’in Kasım 2019 tarihli raporu, ülkemizde 454 alışveriş merkezi (AVM) olduğunu ortaya koyuyor. Projesi devam eden 44 AVM ise cabası... Elbette bunların akıbeti, pandemi sürecinde sonra ne olur bilinmez; ama zaten mevcut sayı, ülkeye rahmet okutacak cinsten.</strong></em></p>
<p>Kuru kuruya AVM’lere karşı değilim. Fakat bir gerçek var ki, Türkiye’de yıllarca kuralları zorlayan, hatta bir Perakende Yasası bile olmadan uygulanan bu politikanın, sonuçları çok ağır oldu.</p>
<p>Bir tarafta esnaf sayısının yarı yarıya azalması, diğer tarafta ağırlıklı olarak dış borçla yapılan bu tesisler, geldiğimiz noktada tabir yerindeyse elimizde kaldı. Bundan sonraki süreçte sektörün eğilimlerinin de açık merkezler üzerine yoğunlaşması, bu kapalı kutuların ne olacağı sorusunu yanıtsız bırakıyor.</p>
<p>Bir çoğu orijinal konsepte sahip olmayan, birbirinin aynı, dört duvar, eskilerin masa, kasa, telefon diye tabir ettiği bu yapılar, bu kontrolsüzlükle büyük hasar bıraktılar. En büyük argümanları kayıtlı ekonomiye destek ve istihdam yarattıkları.</p>
<p>Fakat plansızlık içinde yarattıkları istihdamın neredeyse sadece üç katı esnafın kapısına kilit vurdukları, her biri yanında ortala bir kişi çalıştırsa, 3 milyon kişiyi işsiz bırakırken, sadece 500 bin kişiye istihdam sağladıkları tamamen göz ardı edildi.</p>
<p>Ayrıca şunun da altını çizeyim ki, sektörün kendisi de bu haksız rekabetten, plansızlıktan ve gelişigüzellikten şikayetçi. Ama bugüne kadar, o kadar büyük bir rant alanı oluşturuyordu ki, herkes üç maymunu oynadı.</p>
<p>Şimdi geldiğimiz noktada sıkıntı büyüdü. Dolar bazında yapılan yatırımlar, TL bazında kira kuralıyla zorlanmaya başladı. Birçok AVM kamu bankalarına geçer hale geldi. Satışa konulanlar karşılık bulmadı.</p>
<p>Zira bunlar sadece dört duvar AVM değildi. Bir çoğunun üzeri de ofis ya da rezidans olarak dizayn edilmişti. Lakin deniz bitti. Hele de pandemiyle birlikte insanların uzaklaşmasını ilave edersek, bundan sonra yatırımların karşılığının alınıp alınmayacağı şüpheli hale geldi.</p>
<p>Bugüne kadarki uygulamalarda yerel yönetimleri devre dışı bırakan bir anlayış sürdürülüyordu. Yani eğer yerel yönetim uyum gösteriyorsa sorun yoktu. Fakat engel çıkartmaya kalkarsa, yan yol bulunup inşasının önü açılıyordu.</p>
<p>Sorun büyüdükçe ve firmalar maliyetlerini çıkartmadığı için bu yapılardan çekilmeye başladıkça, önce cenazeyi esnafa kaldırtmaya niyetlendiler. Her birinin içlerinde esnafa yer vermesi öngörüldü ve bu da büyük bir hizmetmiş gibi anlatıldı.</p>
<p>Elbette esnaf kesiminde bu giderleri karşılayacak güç olmadığı gibi, bazılarının da iş yapışına ters yaptırımlar söz konusuydu. Buradan karşılık bulunamadı. Fakat cenaze ortada kalmıştı ve her şeyi müjde diye veren iktidarın sorunla baş başa kalmaması gerekiyordu.</p>
<p>Bundan yola çıkılmış olacak ki, şimdi Ticaret Bakanlığı’nın yayımladığı yönetmelikle, ile ve kapsama göre büyükşehir ya da ilçe belediyesine yetkiler devredildi.</p>
<p>Bence bunun iki nedeni var. Birincisi burada deniz bitti; rantsal karşılığı alınamıyor. İkincisi de ciddi bir sorun yaşanacak ve bu başarısızlık yerel yönetimlerin olsun isteniyor. İşin sorumluluğunu kim alır; bundan sonra nasıl bir sistem işler bilemiyorum.</p>
<p>Ama bir gerçek var ki; ciddi hasar söz konusu. Sadece bu yapıların durumu ile ilgili değil. Bir soru önergesinde Ticaret Bakanı Ruhsat Pekcan’ın verdiği yanıta göre, 2007- 2019 yılları arasında sayısı 145’ten 454’e çıkarken, ortaya konulan yüzde 213’lük artışın kapattırdığı her iş yeriyle ve işsiz bıraktığı insanlarla, bu konuda cesaret verilerek yatırım yaptırılan iş insanlarıyla birlikte bu meseleyi okumak gerekir.</p>