<p><strong>Son yıllarda bilhassa milli bayramlarımızda firmaların birbiriyle yarışacak düzeyde, temalı reklam filmleri çektiğine şahit oluyoruz. Elbette gönlümüzü hoş ediyor. Bir dip not vereyim. Bunların duyarlılığından şüphem yok, ama reklamların böyle dönüşmesinde artık bir ürün satarken, insanların duygularına hitap edilmesi gereğinin, pazarlama biliminin yeni saptaması olduğunun da rolünü unutmamak gerekir.</strong></p>
<p>Bu dip notu aktardıktan sonra, tekrar şunun altını çizelim ki, ne olursa olsun bu mesaj yüklü reklamlar çok hoş ve insanların gönlünü de kazanıyor. Sadece bu nedenle bile, ayrıştırılmaya çalışılan bir toplumun, nasıl ortak değerlerinde dik durduğu, aynı şeyleri hissettiği gözleniyor. Hatta bu alanda her bayram öncesi başlayan gizli bir yarış, en güzel temayı, en güzel duyguyu verme mücadelesi de takdir edilmesi ve desteklenmesi gereken bir başlık.</p>
<p>Fakat Cumhuriyetimiz’in 96. yılını kutladığımız bu sene en anlamlı mesajın bir firmanın çalışmasından çıktığını düşünüyorum. Özellikle sinema seyircisi bu reklamı yakından izledi. Birkaç versiyonu olan bu filmler, 29 Ekim üzerinden mesela kadınlar gününü, gençlik ve spor bayramını kutlayarak işe giriyor ve sonunda mesajı veriyor: ‘Cumhuriyet her şeydir.’</p>
<p>Gerçekten de bu yılın en anlamlı ve üzerinde durulması gereken mesajı bu. Cumhuriyet her şeydir… Kadın, çocuk, eğitim, ekonomi, üretim, spor, sanat ve aklınıza ne gelirse… Zira ülkenin temelleri atılıp, 15 yılda asırlık bir mucize yaratılırken de bunların hepsine dokunulmuş, geliştirilmiş ve hatta sorumluluk verilmiştir.</p>
<p>Esasen hepsinin özünde yurttaş vardır. Atatürk’ün İlkeleri’nden Halkçılık da bunun temelini oluşturur. Yani yapacağınız her şey halk için olmalıdır. Genelde halkın, özelde yurttaşın derdiyle dertlenmeli, onun gelişmesine, refah sahibi olmasına yönelik çalışmalar yapmalısınız.</p>
<p>Eşitlik ilkesi üzerinden yürütülen bir anlayış içerisinde keyfi de, derdi de eşit paylaşan yurttaşların oluşturduğu, bugün için bakıldığında, yani daha iyisi çıkana kadar demokrasiyle yönetilen bir toplumun ele alındığı, bir tek ferdin bile göz ardı edilmediği bir toplumdan söz ediyoruz.</p>
<p>Bilimin, aklın, sanatın, eğitimin üzerine kurgulanmış, üreten, ürettiğini satan, sattığından kazandığıyla daha iyi bir hayat sürerken, daha büyük gelişmeler için yatırım yapan bir ülkenin fertleri, yani yurttaşları hedeflenmiştir.</p>
<p>Oysa bugün baktığımızda sadece gider pusulası cebine konulan, ‘sen işsiz kalsan ne olur’ anlayışıyla yaklaşılan, eğitimi darmadağın edilmiş, üretemez hale getirilmiş, gırtlağına kadar borca batmış bir ülkenin evlatları olarak, hakkın bile korkmadan aranmadığı bir ülke fotoğrafı veriyoruz.</p>
<p>Eğer bu ülkede 16 milyon kişi açlık çekerken, ülkeyi idare edenler bilmem kaçıncı uçağı alıyorsa, işsiz insandan sağlık gideri isteniyorsa, hukuken hak ettiği emeklilik iane gibi düşünülüyorsa, genç çocukların yurtdışına kaçması bile gelişme gibi algılanıyorsa, dersimizi iyi çalışmadık demektir.</p>
<p>Ve bu derse tekrar çalışacaksak, en başa, 1923’teki anlayışa dönmekten başka çaremiz yoktur. Çünkü o anlayışta Mete Han vardır. 2 bin 200 yıllık bir devlet kültürü vardır. O anlayışta kadınları, erkekleri kadar etkin olan bir toplum vardır.</p>
<p>O anlayışta bilim, fen, kültür, sanat, üretim ve en önemlisi düşünce gücü vardır. O anlayışta yurtdışına kıvılcım olarak gönderilen çocukların, ülkeye ateş olarak dönmesi vardır. O anlayışta en büyük cephenin adı eğitimdir. Bağımsız ekonomidir. Tam bağımsızlıktır.</p>
<p>O anlayışta pespayelik yoktur. Ve biz tekrar o anlayışa sahip çıkarak, Atatürk’ün dediği gibi ‘Ülkesini en çok seven, işini en iyi yapandır’ düsturuyla yol alarak bu Cumhuriyet’i demokrasiyle taçlandırarak yarına taşıyacağız. Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.</p>