<p><em><strong>Hafta sonuna esnafın durumu damgasını vurdu. Ana muhalefet partisinin 17 maddelik çözüm önerisiyle ortaya çıkması ve yurdun çeşitli yerlerinden gelen ‘battı’ haberleri esnafın borç gerçeğini bir kez daha ortaya koydu.</strong></em></p>
<p>Aslında esnaf yalnız değil… Türkiye’de bugün milyonlarca insan borç döndürmeye çalışarak yaşıyor. Dikkatinizi çekerim aybaşını getirmekten söz etmiyorum. Borcunu döndürmek, hayatı devam ettirmekten daha kronik bir sorun haline geldi.</p>
<p>Çünkü zaman zaman altını çizdiğim gibi borçlu olmak, şayet paranız yoksa fakir olmaktan daha kötü ve dramatik bir haldir. Paranız yetiyorsa soğan ekmek yiyip günü geçirmektir fakirliktir. Gerçi bugünkü fiyatlarla bu da çok mümkün gözükmüyor ama yine de aklımıza kazındığı görüntüsüyle tanımı böyle yapabiliriz.</p>
<p>Oysa fakir ve borçlu olduğunuz zaman günü geçirme şansınız yoktur. Çünkü günlük bir para kazanıp sonra yine o gündelik hayatı devam ettirmek yetmez. Aybaşı olduğu anda elektrikten bankaya kadar kurumlar kapınızı çalar. Bu nedenle borçlu ve fakir olmak zordur. Türkiye’deki nüfusun üçte ikisini aşan oranda insan, ister müteşebbis isterse işsiz olsun, durumu ne yazık ki bu.</p>
<p>Kredi kartı ya da bireysel borçlar nedeniyle ise ortada çok büyük bir açmaz ve söylem çelişkisi var. Kendisi de borç batağında olan AKP seçmeni, ne yazık ki mesele gündeme geldiğinde, borçlanan insanları ‘bilinçsizlikle’ suçluyor.</p>
<p>Oysa lüks uğruna borçlananların durumu 100 milyar doları aşan tüketici borcu içinde çok küçük bir kısım. Elbette tüketim alışkanlıklardan finansal okur yazarlık eksikliğine birçok faktör var. Ayrıca gözünü anlatılanlara kanarak yükseklere çevirip zengin hissetmeyi cazip kılan yaklaşımın etkili olduğunu da biliyoruz.</p>
<p>Lakin bu durum birden bire ortaya çıkmadı. Ülkede uygulanan ekonomik model, kişileri bu noktaya getirdi. Bankalardan kullandıkları ya da taksitle aldıkları ürün ve hizmetleri kendilerinin zanneden, bunun için de AKP iktidarını alkışlayan insanların olduğu bir ortamda adım adım bu sınıra geldik.</p>
<p>Üretmeyen, ithal eden, bunda beis görmeyen, ‘para var ki alıyoruz’ diyenlerin, gelen ve harcadıkları paraların bile ithal olduğunu, yani borç olduğunu bilmez halleri ve ülke yönetimini bu konuda cesaretlendirmeleri bizi ülkece borç batağına soktu.</p>
<p>Bu mesele ufak ufak ortaya çıkıp da 2008 krizinden sonra, yani para kesildikçe sorunlar yaşanmaya başlayınca da siyasetçisinden onu destekleyen seçmene kadar hepsinin ortak bir söylemi vardı: Devletin borcu yok.</p>
<p>Oysa kullanılan her dış kredinin devlete borç yazdığını görmek istemediler. Günün sonunda hepsi devlet güvencesiyle gelen bu paraların ödenmesi gerekiyorsa, kamunun bunun arkasında olduğu gerçeği tümünü Türkiye’nin borcu yapar.</p>
<p>Bu masal da bitince de ‘dış güçler’ teranesi başladı. Oysa parayı verenlerin iyi ya da kötü niyetli olmaları bir şeyi değiştirmiyordu. Parasını isteyen kurum ya da kişi, sadece el parasıyla yapılan düğün bayramı izlemiş ve şimdi borcunuzu ödemenizi bekliyor. Yani ortada bu anlamda bir dış güç falan da yok.</p>
<p>Peki geldiğimiz nokta ne? Vatandaş batmış; esnaf batmış, işsizlik patlamış; enflasyondan büyümeye her şey sahte rakamlar üzerine kurgulanmış; sorunlar konuşulmaz olmuş, hamaset ülkeye hakim olmuş lakin, son süreçte çok övünülen kamu yönetimi de borca batık hale gelmiş.</p>
<p>Son açıklanan ekonomi programına göre 3 yılda 600 milyar TL, yani yaklaşık 75 milyar dolar faiz ödeyeceğiz. Elbette kur artmazsa…. Her 1 kuruşluk dolar artışının 4 milyar TL’ye yakın yarattığı tahribatın getireceği sonuçları siz hesaplayın.</p>
<p>Kamu maliyesinin durumu ne? Hadi geçtim 2020 bütçesi gerçekleşmelerini… Onu pandemi bahanesinin arkasına sığınarak savunuyorlar. Oysa 2019 yılını kapsayan Sayıştay raporuna göre geçen seneyi borçla geçirdiğimiz ve borçlanma ihtiyacımızın bir önceki seneye oranla yüzde 32 arttığı ortaya çıktı.</p>
<p>Şimdi kamunun borcu yok masalı da bitti; ne olacak? Yıllardır sizlere bunları anlatırken iki benzetme kullanıyordum. Onları hatırlatayım: El parasıyla düğün bayram olmaz ve patates ektiğiniz yerden domates çıkmaz. Şimdi ayıklayın pirincin taşını…</p>