<p>Bu hafta içerisinde Türkiye’de yine açlık sınırı açıklanacak. Bilhassa pandemi sürecinde daha da bozulan gelir kurgusu, açlık düzeyinde bile gelir bulamayan vatandaş gerçeği, insanların yalnız başına bırakılmasıyla bence tarihe geçecek bir dönemi yaşamamıza neden oluyor.<br /><br />Her ne kadar yöneticiler çıkıp, sanki başka bir ülkeden bahsedercesine her türlü desteği verdiklerinden söz etseler de, sokağın yangınının büyüdüğüne gözlerini kapatıp, neredeyse iki kahve söyleyip ‘nasıl da iyi iş yaptık’ diye kendilerini kandıracaklar.<br /><br />Kendilerini diyorum, zira sokaktaki insanın kanmadığı çok açık. Büyük bir yaşam mücadelesinin gölgesinde insanlar karnını doyurmaya çalışırken, geri kalan ihtiyaçlarını ve giderlerini tamamen gözden çıkardılar.<br /><br />22 milyon civarında icra dosyasının olduğu ülkemizde en can acıtıcı kesim ise gençler. Bugünlerde toplama gençlerle nasıl bir propaganda yapıldığına siz de şahit oluyorsunuzdur.<br /><br />Ama bir gerçek var ki, her fırsatta ülkeden gitme istekleri tüm araştırmalara yansıyor. Hatta bu konuda ‘giden gitsin’ gibi akıl almaz, biraz da haddini aşan, çaresizlikten agresifleşen bir tavrın da sergilendiğine şahit olduk.<br /><br />Ülkemizde insanların karnını doyurmaya çalıştığı, gençlerin işsizlikten kıvrandığı, iş bulanların ise kölelik fiyatına çalıştırılmak istendiği bir ortamda bizi kıskananlar ne yapıyor; ona bakalım.<br /><br />Pandemi sürecinde zaten kapanmalar nedeniyle her türlü karşılıksız destek verildi. Üstelik verilen destekler kredi değildi. Geri alınmaksızın giderlerin karşılanması için para sunuldu.<br /><br />Gençler penceresinden bakalım. Mesela Almanya’da öğrencilerin ulaşım ücretlerinin tamamen sıfırlandığını ve öğrenci kartlarıyla bedava ulaşım hakkı kullandıklarını biliyor musunuz?<br /><br />Hadi çok uzağa gitmeyelim; bizim gibi ulus devlet özelliği olan Fransa’ya bakalım. Biz gençlerimizi görmezden gelip, ailelerini açlığa mahkum ederken, Fransa’nın son aldığı karar çok büyük bir ders niteliği taşıyor.<br /><br />Macron’un yaptığı son açıklama çok önemli. Bir tarafta hayat normale dönüp, dükkanlar açılırken, öte tarafta gençlere 300 avroluk bir hibe veriliyor. Ne hibesi? Kültür kartı veriliyor ve her birinin hesabına bu para yükleniyor.<br /><br />Macron’un ‘istediğiniz gibi harcayın’ diyerek duyurduğu bu parayla gençler sinema, müze, konser gibi tüm etkinliklerde bu parayı harcayacaklar. Böylece bir taraftan da kültür alanında hizmet veren sanatçılar desteklenecek.<br /><br />Bizde onlarca müzisyenin intihar ettiği bile konuşulmazken, çok uzak olmayan bir ülkede bunun yapılmasından çıkarılacak dersler yok mu? Hem sanatçılarını destekliyorlar; hem de gençlerin sadece karnını değil, ruhunu da doyurmayı amaçlıyorlar.<br /><br />Çünkü biliyorlar ki, ruhunu doyuramadığınız kuşaklar, hem sanatsal bakış açısını geliştiremez; hem de sosyal sorun olarak hayatınıza geri döner. Sanat ruhu iyileştirir. Ruhu iyileşmiş insanlar da yaratıcı olur. Yaşama bakış açıları farklılaşır.<br /><br />Her şeyden önemlisi toplumun ve geleceğin bu yolla psikolojisini yönetirsiniz. Bakın hiç de öyle ‘biz var ya’ diye başlayan hamaset cümlelerine gerek yok. 300 avro ile geleceğin ruhunu doyurabiliyor, aynı zamanda onları ülkelerine ait hissettirebiliyorsunuz.<br /><br />18 milyon öğrencinin 3 milyonunun araç gereç sıkıntısı nedeniyle eğitime ulaşamadığını görmezden gelen Türkiye ve yarına yatırım yapan, bunu da bizim paramızla asgari ücretten fazla miktarı ceplerine koyarak gerçekleştiren Fransa...<br /><br />Bizde bu uygulama nerede var? Eskişehir’de bilhassa öğrencilerin müzeler başta olmak üzere sanatsal faaliyetlerden yararlandığı, ucuza ya da bedavaya yararlanabildiği bir ortam tesis edilmiş vaziyette.<br /><br />Demek ki iş sadece parada ya da parasızlıkta bitmiyor. Hayata dair bir duruşunuz, bakış açısınız ve vizyonunuz yoksa gerisi boş laf olarak kalıyor.</p>