<p>Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi bir araştırma paylaştı. Türkiye Hanehalkı Finansal Tutum ve Algı Araştırması... Yapılan değerlendirmelere göre ülkede genel nüfus içinde tasarruf edebilme yeteneğinin, parayı elinde tutanlar için ise finansal okuryazarlık kabiliyetinin de çok dramatik seviyelerde olduğu ortaya çıktı.</p>
<p>Hadi finansal okuryazarlık yok. Ama bir uzmandan fayda sağlayanların oranı ise yüzde 22’yi aşmıyor. Gerisi eş, dost tavsiyesiyle yatırım yaptığını söylüyor. Elbette bunun temelinde bilinçsizlik kadar, güven problemi olduğu da çok açık.</p>
<p>Nüfusun geneline baktığımızda ise kenara köşeye para atılamadığı, atılsa bile gelecek korkusuyla kısıntı yapılarak gerçekleştirilebildiği çok net gözüküyor. 2019 yılının ikinci yarısını kapsayan bu araştırmanın, 2020 pandemi yılıyla birlikte çok daha dramatik sonuçları içereceği şerhini öncelikle belirtmek isterim.</p>
<p>Fakat 2020’yi yaşamadan önceki manzara, zaten vatandaşın durumunu çok net paylaşıyor. Araştırmaya göre Türkiye’de hanehalkının sadece yüzde 20’si tasarruf edebiliyor. Burada yatırım amaçlı eylem ise, tedbir amaçlının gerisinde kalıyor.</p>
<p>Yani bu, bir anlamda kenara para koyabilen insanların dahi kısıntı yaparak, biraz da her şeye rağmen gelecek güvencesi olmadığı için tasarruf eğilimine girdiğini bize gösteriyor. Türkiye’de 23 milyon 221 bin 218 hane var. Ortalama hane nüfusu ise 3,4 kişi...</p>
<p>Bu verilerden yola çıkarsak, düz mantıkta tasarruf yapabilen hane sayısı 4 milyon 644 bin 243, tasarruf kabiliyeti olan nüfus da yaklaşık 15 milyon 790 bin kişi. Elbette bunun böyle olmadığını biliyoruz. İşin içine gelir dağılımındaki uçurumu da koyduğunuzda hane sayısının da, kişi sayısının da çok daha altlara düşeceği açık. Ama ortalama veriyi kabul edelim.</p>
<p>Şimdi bu sayıları 16 milyonu bulmayan insan parasını nasıl değerlendirir? Araştırmada bu konuya yönelik ciddi bir algı araştırma değil, algı yönetme var. O yüzden akılları karıştırmamak ve buna da alet olmamak için detaylara girmiyorum.</p>
<p>Ama çıktıya baktığınızda durum şu: 2 bin 500 TL’si olanlar yüzde 53 oranında nakitte kalmayı tercih ediyor. Tasarruf 10 bin TL ile 25 bin TL arasındaysa altının öne çıktığı görülüyor. Bunun da oranı yüzde 29.</p>
<p>100 bin TL’den fazla tasarrufunuz var diyelim. Nerede değerlendiriliyor? Yüzde 23 ile gayrimenkul, yüzde 20 ile iş kurma yanıtları öne çıkıyor. Eğer eldeki para 250 bin TL’yi aşıyorsa ise gayrimenkul yüzde 54, iş kurma da yüzde 15 düzeyinde yanıt buluyor. Hepsinde de belirleyici olan risk algısı...</p>
<p>Fakat ne hikmetse mevcut durumda da en sahip olunan yatırım araçları ise gayrimenkul, altın ve vadeli TL hesabı... Eğer tasarruf 10 bin TL’nin üzerindeyse olası bir değer kaybında sadece yatırımcının üçte biri sabırla bekleyebiliyor. Diğerleri satma eğiliminde....</p>
<p>Tam bu aşamada bir dip not vermek lazım. Böyle bir yapı varken zaten dış güce ihtiyaç yok. Elinde kaynağı olan kedi fareyle oynar gibi, algıyı da yöneterek tasarruf sahibiyle oynar. Manzara bu ve elbette daha birçok detay var.</p>
<p>Ama tüm araştırmada eksik bırakılan bir soru var. Önce tespiti tekrar hatırlatalım. Tasarruf yapabilme kabiliyetimizin olmadığı çok açıkça gözükmekle birlikte, tasarruf yapabilen kısıtlı nüfusun da parası gayrimenkul, altın ya da TL mevduatta...</p>
<p>Şöyle haberler okuyoruz: Yurttaşın döviz mevduatı tarihi rekor seviyede.... Sürekli de bu rekor kırılıyor. 27 Kasım haftası itibariyle rakam yaklaşık 228 milyar doları buldu.</p>
<p>Şayet Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi’nin bu araştırmasını ve raporlamasını doğru kabul edersek, nüfus içinde şanslı sayılabilecek tasarruf sahiplerinin içinde dövize, özellikle de dolara yatırım yapan kimse gözükmüyor. Bu rapora bir düzeltme de gelmedi.</p>
<p>O zaman soru şu: 228 milyar doları elinde bulunduran ya da tutanlar, sürekli de döviz mevduat hesaplarında tasarrufu artanlar kim?</p>