<p>Kamuda çalışan iki yüz bin civarında işçinin toplu sözleşme görüşmelerinin ilki, hükümet ve Türk-iş yetkilileri arasında yapıldı. Sendikaların ilk altı ay için %15 teklifi kabul görmedi. Türk-İş Başkanı Ergün Atalay’ın grev kartını masaya koymasına rağmen uzlaşma sağlanamadı. Anlaşılan Başkan, işçilerin yürekleri parçalayan halini hükümete yeterince anlatamadı.</p>
<p>Bir mesel dile getirilir. Çok zengin ve nüfuzlu bir ağanın tek erkek çocuğu evlenme çağına gelmiş. Anne –baba mürüvvetini görmek için sevinçli telaş yaşadıkları bir gün, oğlan köyün yakınlarına yerleşen çingene obasında gördüğü bir kıza âşık olduğunu söylemiş. Beyninden vurulmuşa dönen baba vazgeçirmek için her yolu denemiş, lakin oğlan kara sevdalı. Baba almam dedikçe, delikanlı üzüntüsünden yataklara düşmüş. Her gün gözünün önünde eriyen oğlunun içler acısı hali babayı sonunda yumuşatmış. İnadından vaz geçen ağa köyün yaşını başını almış ehli kâmil ihtiyarlarını, hediyeler yüklediği kervanla, kız istemeye obaya göndermiş. Sorup soruşturan heyet, çeribaşının kızı olduğunu öğrenerek oturdukları çadıra yönelmişler. Tabi bu gösterişli kervanla gelen ihtiyarlara ne istedikleri sorulmuş. Daha “Allah’ın emri ile kızınızı” lafını bitirmeden ihtiyarlara dehşet bir dayak atıp geldikleri yöne göndermişler. Yara bere içinde, kafası gözü sarılı ihtiyarlar durumu, hayretler içinde kalan ağaya anlatmışlar. Tabi ağa evlat hatırına gönlü olmadığı halde kız istemeye gönderdiği ihtiyarlara yapılan muameleye çok içerlemiş. Ama evlat sevgisi daha ağır bastığı için sineye çekmiş. Bu olay duyulunca yakın çevrede şerrinden, belasından her kesin çekindiği aksi ve şirret biri ağaya gelerek kızı alabileceğini söylemiş. Ağa ihtimal vermese de çaresizlikten göndermiş. Obaya aveneleri ile dalan bu belalı çete kimi gördüyse kötek atmış. Tabi obadakiler ve çeribaşı kan revan içinde, elebaşına niçin dayak attıklarını sormuş. Kızını istediklerini söylediklerinde, “bu kadar gürültüye ne gerek vardı. Önceden söyleseydiniz ya; kızı verdim gitti” demiş. Bu müjde ağaya verilmiş. Arkasından düğün dernek kurulmuş. İki dünür yan yana otururken, ağa çeribaşına dönüp; “size aklı başında bir heyet gönderdim kızı vermediniz, bu belalı adama ise verdiniz”. “Niçin” diye sormuş. Çeribaşı; “ama ağam bu sergerdeler çok güzel anlattılar”(!) demiş…</p>
<p> Bu örnekten yola çıkarak konuyu hükümete güzel bir şekilde anlatacak, istenen oranda, belki daha fazla ücret artışını sağlayacak, becerikli, tuttuğunu koparan bir temsilci bulmak gerekiyor.</p>
<p> Daha ilk görüşmede Türk-İş başkanı Ergun Atalay’ın güzel anlatabilme yeteneğinin olmadığı görüldü. Malum olduğu üzere bu işi en iyi yapacak kişi, Yüksek İstişare Kurul Üyeliğine getirilen ve ilk toplantıda 13 bin liralık maaşını %40 arttırarak 18 bin liraya çıkaran Bülent Arınç olmalıdır.(!)Bu konuda pazarlık gücünü ispatlamış, istediğini söke söke almış olan Bülent Arınç, sendika tarafından temsilci olarak görevlendirilmelidir.(!) Ülkemizdeki bütün emeklilerde, maaş artışları ile ilgili hükümetle yapılacak müzakerelere, özgül ağırlığı çok yüksek olan Bülent Arınç’ı müdahil etmelidir.(!)On bir milyonun üstündeki emeklilerin sefaletini güzel, güzel konuşarak ancak Arınç anlatacak, dolayısıyla emekliler de son dönemlerinde insanca yaşayabileceği maaşa bu sayede kavuşacaktır(!).</p>
<p> Bülent Arınç, merhum Necmettin Erbakan’ın siyasete hediye ettiği isimlerden biri olarak tanındı. Özellikle milli görüş geleneğinin partileşmesiyle önce gelenekçiler, sonra yenilikçiler içinde bulundu. Sakin üslubu, güzel konuşmasıyla göz dolduran Arınç bilhassa AKP hükümetleri zamanında hep en ön sıralarda görüldü. Ama Recep Tayyip Erdoğan’ın AKP’yi kendi partisi haline getirdiği süreçle birlikte gözden düşen bu eski politikacı, muhtelif vesilelerle siyasette vefa ya da hakikatli olmak kavramlarını sıkça kullanarak, duygulara hitap etti. Böylece AKP ve Sayın Cumhurbaşkanı nezdinde ilişkilerini sıcak tutarak kendini hiç unutturmadı. Son genel seçimde de oğlunu AKP listelerinden meclise soktu. Bugün ise konjonktürün yüzüne gülmesiyle siyaset piyasalarının aranılan simalarından biri haline geldi.</p>
<p> Ahmet Davutoğlu ve Abdullah Gül destekli Ali Babacan, yeni bir siyasi hareket (!) başlatmak için kolları sıvayınca, panik yaşayan Sayın Erdoğan YİK adı altında, güya istişare amaçlı bir kurul oluşturdu. AKP’den kopacağını düşündüğü eski tüfekleri gah devlet bankaları yönetim kurullarına, yada danışman adı altında saraya, yüksek maaşlarla angaje etti. Bu çıkışlarıyla kendi elini güçlendiren Sayın Erdoğan aynı zamanda Arınç gibi bir ateşli taraftar kazandı. Muhtelif televizyon kanallarında arzı endam eden Bülent Arınç, akil adam edalarıyla, AKP’den kopmaları, dava ve lider temalı duygusal konuşmalarıyla önlemeye çalışıyor. Bu arada partiden ayrılan Babacan ve Davutoğlu’na yönelik cahilce iftira ve isnatların, yargıya intikali halinde, müteselsil sorumluluk kapsamında, bütün AKP kurmaylarının “okka altına gireceğini” bildiğinden, savcılara dava açmamaları yönünde nasihat ve tavsiyelerde bulunuyor.</p>
<p>Bu arada, nerdeyse gözyaşları içinde anlattığı KHK mağdurlarına, yasal zeminde iyileştirme yapmak yerine, alacağı ballı maaştan yapacağı yardımları reklamcı mantığıyla anlatıyor.</p>
<p>Sayın Arınç eğer söylediğiniz doğruysa, kaç KHK felaketzedesine yardım edebilirsiniz? Bu gün işçi, memur, emekli veya küçük esnafın açlıkla pençeleştiği günümüz Türkiye’sinde, ücret artışı olarak %5-6 civarında zam düşünülürken, eski parlamenter olmanız hasebiyle en az bir yada iki maaş aldığınız bilinmektedir. Böyle bir tablo içinde yeni aldığınız YİK maaşına yapılan % 40 artışı vicdanınız kabul ediyor mu? Bu konuyu gündeme getiren vatandaşlara edepsiz deme cesaretini nereden alıyorsunuz?</p>
<p>Son söz olarak;” Hak etmeden devletten alınan maaş HARAM OLSUN, ALLAH YEDİRMESİN”…</p>
<p> </p>